Eskiler "bayat pazarı" dermiş. Sonra "batpazarı"olmuş ve günümüz de bilinen adı "bitpazarı."
Eski ama halen kullanılabilir eşyaların satıldığı yer anlamında bitpazarı.
Benim gezmeyi en sevdiğim pazarlar ve kullanmaktan asla sıkılmayacağım eski eşyalar.
İstanbul da hiç gitmedim ama Yalova da perşembe günleri kurulan bu pazara tesadüfen, -okulların yarı yıl tatiline girdiği geçen haftalar da,- bir izin günümde denk geldim.
Kıyafet, ev eşyası, dekoratif ürünler, eski porselenler, ahşap çerceveler, hırdavat ve daha aklınıza gelebilecek bir sürü şeyin olduğu, yerlere tezgah açılmış kocaman bir pazar. Kendimi öyle kaptırmışım ki, bir kare fotoğraf bile çekmek aklıma gelmedi.
Fotoğraflardaki tek fincanı 20 TL ye aldım mesela. Tabağı yoktu. Churchill England-tamarind. Tam bir klasik. Şimdiler de sadece koleksiyonerler de bulunabilecek bir model. Gözlerimi alamıyorum ondan.
Sonra, duvarda ki bir kaç ahşap vintage çerceve, 50 TL tanesi.
Şamdanlar keza.
Eski eşyaların, her zaman anlatacak bir hikayesi var sanki.
Kim bilir kimlerin hayatlarına eşlik ettiler, ne badirelerden geçtiler, belki kırıldılar ama sonra tekrar yapıştırılıp, onarılıp hayatın akışına dahil edildiler, izleri, çizikleri, çatlakları ve tüm kırıkları ile yine birilerine yoldaş oldular.
Bu eski eşyalar, sahip olduğumuz tüm kusurlarımızla, eksikliklerimiz ile güzelleşmeyi, güzel hissetmeyi, güzel görmeyi çağrıştıyor bana.
İyi geliyor, çok heyecan veriyor.
Mutlu haftalar
Emel🍀